Bu söz kaçımızın aklından geçmedi ki…
“Keşke bana sevdiğini söylese…”
Aşk, henüz sözcüklere dökülmeyen ilk evrede, kalbimizi en çok sarsan haliyle karşımıza çıkar. Belirsizliğin içine serpiştirilmiş umut, bekleyişin yanına iliştirilmiş hafif panik ve özleme eklenmiş kırılganlık… Hepsi birleşip içimizde tam bir duygu festivali oluşturur. Bir bakışıyla bizi göklere çıkaran, bir sessizliğiyle yerin dibine gönderen o kişi, içimizde meteoroloji raporlarıyla yarışacak etkileriyle ruhumuzu serseme çevirir.
“Keşke bana sevdiğini söylese…” cümlesi de çoğu zaman günlere tutunmak için kullandığımız hayat ipimiz olur. Birlikteyken kalp ritmimiz maraton koşucusuna döner; ulaşamadığımızda ise içimizde minik bir isyan ve kibarca sızlayan bir hüzün belirir. Aşkın başlangıcı; sevilme arzusuyla gururun birbirine ters ters baktığı o ince çizgidir. Bu karmaşa, aşkın doğasında vardır. Ama bu dönemi sağlıklı yönetmek? İşte o tamamen sizin süper gücünüz.
Pembe Panjur, insanların çok zorlandıkları bu konu üzerine birkaç öneriye dikkat çekiyor:
• Duygularınızı gözlemleyin: Önce kendinizi anlayın, sonra sahneye çıkın.
• Mutluluğu tek bir kelimeye bağlamayın: Karşınızdaki “seni seviyorum” demeden de hayat sürüyor.
• Aşk güzel de “full-time” çekilecek dert değil: Hayatınızın diğer alanlarını canlı tutmak, kalbinizin tansiyonunu düşürür.
• Acele etmeyin: Aşk hızlı gidince duvara çarpıyor. Hem size hem sürece yavaşça bir nefes verin.
• “Ya olmazsa?” sorusunu sorgulayın: Bu düşünce geçmişten gelen bir misafir mi, yoksa şu anki belirsizliğin yan etkisi mi? Teşhis önemli.• Bu dönemi fırsata çevirin: İlk evre, kendinizi keşfetmek için gizli bir kişisel gelişim kampı gibidir. Keyfini çıkarın.
